Stagflasyon senaryoları 1970’lere ne kadar yakın?

ÇAĞLAR KUZLUKLUOĞLU – BLOOMBERG HT ARAŞTIRMA

Piyasalar ve ekonomiler halen tam anlamıyla sona ermeyen pandeminin yükünü sırtlamaya çalışırken çıkan savaş tüm dengeleri etkiledi.

Yükselen enflasyon ve yavaşlayan büyüme tüm dünyada endişelere neden olurken, bazı uzmanlar stagflasyon riskini konuşurken yetmişlerle kıyaslamaların daha dikkatli yapılması gerektiği kanısında.

Financial Times’dan Valentina Romei’nin, veri ve görselleştirme uzmanı Alan Smith ile derlediği çalışmada tüm belirsizlik ve risklere karşın mevcut tablonun 1970’lerden farklı olduğu görüşü öne çıkıyor.

2022 başlarken birçok ekonomist, küresel çapta güçlü ekonomik toparlanmanın ivme kaybederek de olsa devam edeceğini düşünüyordu. Şirketler faaliyetlerine daha yüksek kapasitede yoğunlaşacak, tüketiciler erteledikleri harcamaları gerçekleştirecek ve birikimlerinin tadını çıkaracaktı.

Özetle; 1918-1921 yılları arasında “İspanyol Gribi” nedeniyle yaşanan süreci izleyen dönemdeki “tüketim çılgınlığı”na benzer yeni bir dönem bekleniyordu.

Ancak birkaç ay içerisinde yetmişlerdeki petrol krizini, yüksek enflasyonu ve düşük büyüme risklerini andığımız bir “stagflasyon” gündemine gelindi. Pandeminden çıkışta arz-tedarik sorunları ile baş gösteren sorunlar silsilesini savaş izlerken, birçok ülkede enflasyon beklentileri hızla yukarı ve büyüme beklentileri hızla aşağı yönde revize edilmeye başlandı.

Emtia şoku yaşanıyor

Politika yapıcılar geç de olsa para politikaları aracılığı ile “sıkılaşma” seçeneğine yönelirken bir yandan da büyümeye dair yükselen riskleri nasıl bertaraf edebileceklerini düşünmek zorunda kaldılar. Savaş öncesinde ABD’den İngiltere ve AB’ye uzanan ölçekte izlenen genişlemeci para politikaları ile talep artmış ve arz-tedarik sorunları ile fiyat dengeleri bozulmuştu. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali bu durumu daha da karmaşıklaştırdı.

Dünya Bankası’ndan Indermit Gill’e göre “1970’lerden beri en büyük emtia şoku” yaşanıyordu. IMF, 143 ülke ekonomisinin büyüme beklentilerini aşağı yönlü revize ederken, bu değişiklik küresel ekonominin yüzde 86’sına tekabül eden bir olgu anlamına geliyor. Dolayısı ile stagflasyon doğal olarak konuşulmaya başlanan bir olgu haline gelmiş durumda.

IMF Başkanı Georgieva, ekonomik terimlerle bu durumu büyümenin düştüğü ve enflasyonun yükseldiği ortam olarak tarif etmenin yanı sıra, insanların anlayacağı dilden “gelirlerin düştüğü ve zorlukların arttığı bir süreç” olarak tanımlamanın önemine dikkat çekiyor.

Mevcut stagflasyon endişeleri, özellikle son birkaç ayda ekonomik aktivitenin ülke ülke gerileme sinyalleri vermesi nedeniyle son derece belirgin. Güney Kore’de tüketici enflasyonu 20 yıl sonra yüzde 5’lere yaklaşırken, Güney Amerika’da sıkı para politikası izlenerek enflasyonun önlenmeye çalışılması çabaları tüm bir kıtayı durgunluk tehlikesi ile karşı karşıya getirdi. Avrupa’da özellikle enerji ve gıda fiyatlarındaki yükselişler endişe yaratırken, Sahra Altı Afrika ve Orta Doğu’da kırılganlıklar daha da derinleşti.

Savaş derinleştirdi

Savaş sonrası Rusya’ya uygulanan yaptırımlar ayrıca Avrupa için derin resesyon ihtimallerini gündeme getirdi.

İngiltere’de ise reel gelir düzeyinin artan yaşam maliyetleri nedeniyle 1950’lerden beri en büyük düşüşünü kaydetmesi bekleniyor. İngiltere Merkez Bankası Başkanı Andrew Bailey de “arz şokları ve iş gücü piyasasındaki sıkılığın birlikte cereyan etmesi enflasyona dair riskleri çoğaltıyor” ifadesi ile duruma göndermede bulundu.

ABD’de ise iş gücü piyasasında soğuk savaş sonrası en belirgin ısınmadan söz edilen günlerde henüz 5 milyon kişinin daha istihdam edilebileceği bir iş gücü talebi bulunuyor.

Ücret-fiyat spirali tüm dünyada tartışılan bir fenomen haline gelirken, parasal sıkılaşma konusunda AMB-Fed ayrışmasının yanı sıra stagflasyon ekseninde iş gücü piyasasında görülen olgular da gündemde önemli yer tutuyor. Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’e göre parasal sıkılaşma, stagflasyon için potansiyel bir zemin hazırlıyor.

Akıllarda ise 1970’leri anımsatan bu stagflasyon ortamının ne kadar süreceğine dair sorular var.

Bu konuda önemli sayıda ekonomist koşulların yetmişlerden farklı olduğuna dikkat çekerken, birçoğu da gelecek yıldan itibaren enflasyondaki ivmenin yavaşlayacağını dile getiriyor. Özellikle hanehalklarının mevcut gidişatta zorlanacağına dair şüphe bulunmasa da işsizlik oranlarının 40-50 yıllık süreçte bulunduğu düşük seviyeler, ücretlerdeki artış üzerinden politika yapıcıların karar almasına çoğunlukla etkide bulunuyor.

Sonuç olarak; mevcut küresel yüksek enflasyon beklentileri gerçekleşirse kârlılıkların ve alım gücünün gerilediği, kırılgan gelir gruplarının çok zorlanacağı bir dönem yaklaşıyor. Ancak BNP Paribas Baş Ekonomisti Luigi Speranza’ya göre “hissiyatı benziyor olsa da yetmişlerdeki gibi bir stagflasyon senaryosu tekrar etmeyebilir”.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir